Masmavi gökyüzünde dolaşan bulutlar varmış. Bu bulutlar insanların serinlemesi, çiçeklerin açması ve bitkilerin yeşermesi için gerekli olan yağmurun yağmasını sağlıyorlarmış. Bulutların lideri onlara ne tarafa doğru gitmeleri gerektiğini söylüyormuş. Böylece bulutlar yağmurları hep ihtiyacı olan bölgelere yağdırıyorlarmış.
Bulutlar her zaman çok disiplinli olmaya özen gösteriyor ve zaten sınırlı miktarda olan yağmurlarını asla boşa yağdırmıyorlarmış. İçlerinden birisi ise çok tembelmiş ve liderlerinin yönlendirmelerinden çok sıkılmış. İçinden: “Yeter artık oradan oraya koşturup duruyoruz ben çok yoruluyorum. Bundan sonra hiçbir yere gitmeyeceğim hep burada kalacağım ve güneşin tadını çıkartacağım” demiş.
Bu düşüncesini diğer bulutlara da açıklamış ama cevap olarak kahkahalarına engel olamadıklarını görmüş. Diğer bulutların neden güldüğünü anlayamamış ve sormuş: “Neden gülüyorsunuz bana?” En yaşlı olan bulut cevap vermiş: “Yavrum sen hiç güneşin ışınları ile yakından karşılaşmadın daha onlar çok yakıcıdır. Bizi eritir ve hiç ihtiyacı olmayan yerlere yağmur olarak düşmemize neden olur. En kötüsü de o kadar çok yağarız ki sonunda biter yok oluruz yani ölürüz. Sen de ölmek istemiyorsan güneşten uzak durmalı ve liderimizin sözlerini dinlemelisin.”
Genç ve tembel bulut: “Of ya eski kafa bunlar çok eskiden kalma düşünceler. Güneşin işi gücü yok benimle mi uğraşacak yok daha neler!” diye geçirmiş aklından. Elbette yaşlı bulutu dinlememiş ve sabah olup da diğer bulutlar liderlerinin peşinden yağmura ihtiyacı olan yerlere doğru giderken o yerinden hiç kıpramamış.
Hızla esen rüzgar diğer bulutları götürmüş ve o yalnız başına gökyüzünde kalmış. Güneş de yavaş yavaş yükselmiş ve çok sıcak ışınlarını da dünyaya göndermeye başlamış. Güneşin ışınları o kadar sıcakmış ki tembel bulut terlemeye başlamış. “Tanrım bu ne sıcak böyle?” derken terden sırılsıklam olduğunu ve ağırlaştığını hissetmiş.
Bir süre sonra kendi ağırlığını taşıyamaz olmuş ve bu kez hiç ihtiyacı olmayan yerde yağmur olmuş ve yağmaya başlamış. Hem öyle bir yağıyormuş ki bardaktan boşanırcasına. Yavaş yavaş eriyip giderken yaşlı bulutu dinlemediği için çok üzülmüş ama artık geri dönmesi mümkün değilmiş.